Reflüye Son !!!
Bu yazımızı okuduğunuza göre büyük olasılıkla geçmek bilmeyen reflünuz canınızı sıkıyor.
Bu yazımızda sizin için reflüda zeytinyağının faydalarını toplamaya çalıştık. İlk kısımda internette de bulabileceğiniz faydalı bilgiler var. Daha akademik çalışmalar istiyorsanız "National Center for Biotechnology Information”ya da "Journal of Agricultural an Food Chemisty” sayfalarına bakabilirsiniz (her ikisinin linkine de sayfamızdaki "Zeytinyağı Mucizesi” başlığından ulaşabilirsiniz). İçerikleri İngilizce. Malesef Türkçe çok az araştırma var. İkinci kısımda da bu yazılarda adı geçen fenolik bileşenlerden bahsettik ve bu içerikteki yağı nereden bulabileceğinizi anlattık. Her zeytinyağında bu fenolik bileşikler yeteri miktarda olmaz. Dolayısı ile evdeki zeytinyağını içtim bir şey olmuyor demeniz gayet normal. Nedenleri ile anlattık. İçindeki polifenol seviyesi uluslararası laboratuvarlar tarafından belgelenmiş Fenolive ile ilgili bilgi verdik. Bir çok insana olduğu gibi umarım size de faydası olur. Sağlıklı günler dileriz.
REFLÜNUZ ve YÜKSEK POLİFENOLLÜ ZEYTİNYAĞIMIZ (FENOLIVE)
Çoğu kişi reflü ve gastrit hastalıklarını birbiriyle karıştırabiliyor. Ancak reflü ve gastrit birbirinden ayrı rahatsızlıklar olup, kimi zaman kişide bu iki hastalığa birden de rastlanabilir. Gastrit, mide asitliğindeki artma ve mideyi asitten koruyan faktörlerin azalması sonucu ortaya çıkan mide veya oniki parmak bağırsağının iltihabıdır. Reflü ise mide içeriğinin (asidinin) patolojik şekilde mideden özefagusa (yemek borusuna) doğru geri kaçışıdır. Gastrit belirtileri arasında mide ağrısı, bulantı veya kusma, baş ağrısı, iştahsızlık, aniden çıkan ateş, baş dönmesi, dilde beyaz pas, yorgunluk görülürken, mideden boğaza doğru yayılan ve daha ziyade yemekten sonra oluşan yanma, reflünün en sık görülen belirtisidir.
Normal olarak yemek borusunun sonunda kastan oluşmuş kapak benzeri yapı, mide asidinin yemek borusuna geri kaçmasını önleyerek midenin içinde kalmasını sağlar. Kapakçık işlevini çeşitli nedenlerden dolayı yerine getiremediği zaman sıkıntılar başlar. Mide asidin uzun süre yemek borusu ile temasından dolayı yemek borusunda hasarlar meydana gelir ve bu da yanma hissine sebep olur.
Hipokrat 2500 yıl önce bile mide problemi olan hastaları için zeytinyağını kullanmış diyerek reflü ve zeytinyağı ile ilgili yazımıza devam edelim.
- Helicobacter Pylori enfeksiyonu ile reflü arasındaki ilişki kısmen açıklanmış olsa da H.Pylori’nin yok edilmesi ile reflü semptomlarında anlamlı azalma, çeşitli çalışmalar ile gösterilmiştir. Manuel Brenes ve arkadaşları, yaptıkları araştırmalar sonucu yeşil çay ve böğürtlen suyu gibi bazı doğal meyve ve sebzelerin H.Pylori bakterisinin çoğalmasını önlediğini keşfetmişlerdi. Daha sonra ise laboratuar ortamında yaptıkları bir araştırmada, zeytinyağının bu bakteri üzerinde etkisi olup olmadığını araştırdılar. Brenes ve arkadaşları, zeytinyağının içerisindeki sağlıklı fenolik bileşenlerin, mide ortamında bozulmadan saatlerce kalabildiğini görmüşlerdir. Zeytinyağında bulunan bu fenolik bileşenlerin ise H.pylori’nin birçok suşu üzerinde etkili olup bu bakterinin üremesini durdurduğunu görmüşlerdir. Hatta zeytinyağının, antibiyotiklere dirençli birkaç bakteri suşu üzerinde bile etkili olduğunu tespit etmişlerdir. H.Pylori konusu diğer bloğumuzda daha detaylı anlatılmıştır (https://www.tlosolive.com/blog/icerik/mide-problemleri).
- Reflü oluşumunu sağlayan bazı fizyolojik olaylar bulunmaktadır. Yediğiniz yiyecekler, ortalama iki-üç saat kadar sindirim için bağırsaklara geçmesini sağlamak açısından krema haline gelinceye kadar midede bekler. Eğer mide boşalması gecikir ve bu normal fizyolojik sindirim sistemi basamakları olan yiyeceğin bağırsaklara geçişi de herhangi bir nedene bağlı olarak uzarsa; midede pH yükselir, yani asidite azalmasına bağlı bakteri üremesi hızlanır. Fazla bakteri üremesi ile basınç artar ve yiyeceğin yemek borusuna doğru geri kaçışıyla reflü oluşur. Normalde mide asit oranı (ki bu yaklaşık pH 1-3 arası olduğu kabul edilir) o kadar yüksek olmasına rağmen mide iç çeperde mukus adlı salgıyı salgılayarak bu durumdan organı korur. Fakat yemek borusunda bu mukus adlı salgı salgılanmadığından bu kadar asit yüklü yiyecek yemek borusu iç çeperini tahriş eder. Ağrı, yanma ve yutma güçlüğü de buna bağlıdır. Midenin pH'ı yükselir ise krema halinde yiyecekler bağırsağa geldiğinde, karbonhidratların sindirimine yardımcı olan pankreastan salgılanan amilaz gibi enzimlerde asit düşüklüğü ortamdan dolayı yeterli salgılanamaz. Bu durum bağırsakta gaz oluşumunu da artırır. Bu gaz oluşumu da midede basıncın artmasına ve dolaylı olarak reflünün de tetiklenmesini kolaylaştırır. Midenin çeşitli yağlı besinlere gösterdiği tolerans, kişiden kişiye değişir. Ama genel olarak,bol yağlı bir yemek, insana ağırlık duygusu verir. Yemek yağlı olduğunda, mide her zamankinden geç boşalır. Ne var ki 10 g.(1 çorba kaşığı) zeytinyağı, ister çiğ, ister önceden ısıtılmış olsun, midenin boşaltma süresinde değişiklik yapmaz. Mide tarafından en iyi tolere edildiği, başka bir deyişle hazmı en kolay yağ olduğu için, vücudun vitamin ve mineralleri almasını da kolaylaştırır. Zeytinyağının, mide iç zarını koruyucu etkisi olduğu, araştırmalarla ortaya konulmuştur. Bu da ülser gelişimini engellemede önemli bir avantaj oluşturur.
- Mide asidinin geri kaçmasından dolayı yemek borusunun tahriş olduğunu söylemiştik. Bu da yanma hissi veriyordu. Zeytinyağının, en yoğun içerdiği yağ asidi olanoleik asit, ilaç sanayinde kullanılmaktadır. Zeytinin yapısında bulunan ve yakın zamana kadar dikkate alınmayan bir grup madde üzerinde, son yıllarda önemli çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Bu maddeler, zeytinin yapısındaki proteinler içerisinde bulunmaktadır.
İspanyollar, Akdeniz diyetinin olmazsa olmazı zeytinyağının, bileşimindeki mikro-besinleri belirledi. Zeytinyağındaki "fenol" adlı bileşenin, antioksidan ve pıhtılaşma karşıtı özellikleriyle kalp için iyi bir koruyucu olduğuna inanılıyor. Fenol, en fazla saf zeytinyağlarında bulunuyor. Araştırmacılar, bunun, fenol oranı yüksek olan zeytinyağının faydaları üzerine yapılmış ilk çalışma olduğunu söyledi.
İspanya'daki Reina Sofia Üniversite Hastanesi'nde yürütülen çalışma,kolesterolü yüksek 21 katılımcıyla gerçekleştirildi. Dr. Juan Ruano ve meslektaşları,fenol açısından zengin zeytinyağı ile içeriğinden fenol kaldırılmış zeytinyağının etkisini karşılaştırdı. Fenol oranı yüksek zeytinyağından yapılmış yemekleri tüketen katılımcıların, kan damarlarındaki fonksiyon ve yanıt verme durumunun çok daha gelişkin olduğu görüldü.
Örneğin: İtalya'nın Messina Üniversitesi'nden Bisignano ve arkadaşları,zeytindeki polifenollerin içerisinde bulunan sekoiridoidlerin, mikroorganizmalar üzerine olan tesirlerini incelemişler. Çalışmaları sonucunda; zeytindeki bu maddelerin, insanların solunum ve sindirim sisteminde hastalık yapan bazı mikroorganizmalar üzerinde önleyici tesiri olduğunu tespit etmişlerdir. Bu gözlemlere dayanarak, zeytin ve zeytinyağındaki, mevcut hazır antibiyotik potansiyelden istifade edilerek; yeni antibiyotikler geliştirilmesi açısından önemli bir kaynak olabileceği ileri sürülmüştür.
- "...Başlıktaki sorunun cevabını pek çok kişi asit fazlalığından diye verebilir. Ancak biz böyle olmadığını rahmetli Prof. Dr. Ahmet Aydın'ın reflü konusundaki kapsamlı yazısından öğrenmiştik. Benzer bir değerlendirmeyi www.easyhealthoptions.com sitesi editörü Dr. Michael Cutler da yapmış: (2)
"Mide yanması ve hazımsızlık şikayetleriniz varsa bu durumun tetikleyicilerini de biliyorsunuzdur ancak bunlardan kaçınmak her zaman mümkün değildir. İlaç şirketleri bunun sebebinin asit fazlalığı olduğu algısını yaratıp insanları antiasit ilaçlara yönlendirmektedirler. Ancak mide yanması ve hazımsızlık asit azlığı nedeniyle sindirimin tamamlanamamasından meydana gelmektedir.
Sindirimin tamamlanamaması fermantasyon oluşmasına neden olur, bu da fermantasyonun doğal asitlerinin oluşmasına, onlar da gaz ve reflüye yol açar. Vücudun ürettiği tek asit pepsinle hidroklorik asittir. Asit geri tepmesi yapan diğer asitler fermantasyon süreci sonucu oluşur ve midenin sindirimde kullandığı doğal mide asidinden farklıdır.
Antiasit ilaçlar doğal mide asitleriyle fermantasyon sırasında oluşan organik asitler arasındaki farkı ayırdedemez ve tüm asitleri yok eder. Böylece de geçici bir rahatlama sağlar..." (Özet çeviri: Nurçin Çağlar Sağlıklı Yaşıyoruz®)
Zeytin ürünlerinde bulunan biyofenoller; insan hayatı için önemli olan antioksidan, serbest radikal antagonizm (zıt etki bileşenlerinin birbirini negatif yönde etkilediği oluşum) ve antimikrobiyal aktivite göstermektedir.
Bu özellikleri ile de zeytinyağı yemek borusunda oluşan hasarın giderilmesinde çok etkili olabilir, hızlı bir rahatlama hissi verebilir.
- Internette araştırırken 2015 yılından bir tavsiye sitesinde bulduğum aşağıdaki yazı çok doğru: "... birde reflüden mide gastrit ülserden kurtulmak için şunu deneyin ...zeytinyagı 1 kaşık ac mide ile 3 ögün sabah öglen akşam için 30 dakika bekleyin hiç su içmeyin bişi yemeyin sadece 1 kaşık zeytin yagı içip bekliceniz ..... Kalp ve damarların yanında, cildin, karaciğerin ve sinir sisteminin en iyi besinsel dostlarından biri olan zeytin ve zeytinyağının mide için de son derece yararlı olduğu gösterildi. İspanyol bilim adamlarının yaptığı bir çalışmada sızma zeytinyağının gastrit (mide yanması) ve mide ülserine neden olduğu iyi bilinen Helicobacter Pylori isimli mikroorganizmaya karşı mideyi koruyucu ve tedavi edici olduğu gösterildi. Öncelikle bu mikrobu laboratuvar şartlarında sızma zeytinyağı ile karşılaştıran bilim adamları özellikle yağın içerisindeki antioksidan maddelerin H. Pylori nin üremesini engellediğini fark ettiler. Bu etkiye neden olan fenolik bileşikler aynı zamanda yeşil ve siyah çay, üzüm suyu, iyi kalitede kızılcık, yabanmersini, böğürtlen, kiraz vb. koyu renkli meyvelerin kendilerinde ve sularında da bol miktarda bulunmaktadır. Ancak zeytinyağının iyileştirici ve ülser/gastritten koruyucu gücünün sadece fenolik bileşiklerden ibaret olmadığı da başka bir gerçek. Çalışmanın yayımlandığı Journal of Agricultural and Food Chemistry (Tarım ve Gıda kimyası dergisi) de ayrıca zeytinyağının içindeki bu fenolik bileşiklerin midenin asit ortamında saatlerce bozulmadan kalabildiği ve midede bulunan H. Pylori bakterisi savaştığı da ifade edilmiş. Zeytinyağının içerisindeki bu fenolik bileşikler antibiyotik direncine sahip bazı bakteri türleri üzerine dahi öldürücü etki göstermiştir…”
Peki Nedir Zeytinyağını Bu Kadar Faydalı Kılan?
FENOLİK BİLEŞENLER
Son yıllarda diyet bileşenlerinin sağlık üzerine etkileri konusunda çok sayıda çalışma yapılmaktadır. Özellikle yağlarla ilgili çalışmalar artan obezite gibi sağlık problemleri dikkate alındığında önem kazanmıştır. Fakat maalesef yağlara olan ilginin artması bu konuda doğru bilgilerin tüketicilere ulaşması anlamına gelmemektedir. Margarin reklamlarında yapılan kalp dostu vurgusu bu konuya iyi bir örnektir. Genel olarak doymamış yağlar, doymuş yağlara göre daha sağlıklı kabul edilmektedir. Fakat her doymamış yağın sağlık etkisinin aynı olmadığı bilinen bir gerçektir. Özellikle doymamış yağların rafinasyonu sırasında yağa özgü fenolik bileşenler gibi miktar olarak az fakat etkisi önemli olabilecek bileşenlerin kaybı söz konusudur. Zeytinyağı sadece fiziksel işlemlerle elde edilen bir meyve suyu olduğu için diğer bitkisel yağlardan bu özelliği ile ayrılmaktadır.
Dünyada Akdeniz diyeti olarak adlandırılan ve son yıllarda oldukça popüler olan yeme alışkanlığında zeytinyağı temel yağ kaynağıdır. Yeni çalışmalar zeytinyağındaki bileşenlerin daha önce bildirilenlerden çok daha fazla olumlu etkisi olduğu yönündedir.
Fenolik bileşenler zeytinyağının hem olumlu sağlık etkilerini hem de lezzet profilini geliştiren bileşenlerdir. Tüketicilerin zeytinyağında serbest asitliği en önemli kalite kriteri olarak görmelerine rağmen, naturel sızma zeytinyağını diğer yağlardan ayıran en önemli özellik, yağın yaklaşık yüzde 2’sini oluşturan minör bileşenlerdir. Minör bileşenler arasında da fenolik bileşenler (polifenoller) önemli bir bölümü oluşturmaktadır. Tüketicilerin sahip olduğu bir diğer yanılgı da zeytinyağının acılık ve yakıcılığının artmasının olumsuz bir özellik olarak algılanmasıdır. Yakıcılık ve acılık zeytinyağı için olumlu özellikler olup fenolik bileşenlerin fazla olduğunun göstergesidir. Zeytinyağında çok önemli olan bu bileşikler çeşitli koşullardan etkilenmektedir. Zeytinin yetiştirilme aşamasından itibaren bu özel ve önemli bileşiklerin korunmasını sağlayacak önlemlerin alınması, doğru süreçler ile üretilmesi ve zeytinyağının iyi koşullarda saklanması gerekmektedir.
Polifenoller bitkilerde doğal olarak bulunur. Vitamin ve minerallerden farklı olarak temel besin ögesi değiller, ancak vücuda olan yararlı etkileri ile pek çok mekanizmaya katkıda bulunurlar. Meyve ve sebzeler polifenol kaynaklarıdır. Diğer kaynaklar arasında kabuklu yemişler ve tohumlar, kakao ürünleri (örn. siyah çikolata), tam tahıllı ürünler, çay ve kahve ile kırmızı şarap gelir. Polifenoller antioksidan özellikleriyle bilinir.
Polifenollerin kanser oluşumunu ve tümör gelişimini engellediğiyle ilgili kanıtlar bulunmaktadır. Polifenoller reaktif unsurlara ve kanserli ve mutasyona uğramış hücrelere müdahale edebilmekte, hücre çoğalışını denetleyen ana proteinlerin harekete geçmesini sağlayabilmekte ve kansere bağlı bir takım genlerin ortaya çıkışının önünü kesebilmektedir. Bu konular ile ilgili olarak önemli kurumlar tarafından yayınlanmış oldukça fazla makeleye artık internet üzerinden de ulaşmak mümkündür.
Vücudumuz, her meyve, sebzenin içindeki polifenollerin hepsinden de faydalanamamaktadır. Örneğin elmada 5000 mg/kg polifenol bulunmasına rağmen, bunun sadece %0,2’sini alabilmektedir. Oysa ki aç karnına içilen polifenollü zeytinyağının %90’ını emebilmekte, içindeki faydalı bileşiklerin de %45-55’ini alabilmektedir.Basit anlatımı ile elma örneğinde olduğu gibi vücuda 10 asker gönderilebilirken, 900+ polifenollü zeytinyağı ile ise 450 asker gönderilebilmektedir.
Zeytinyağındaki fenolik bileşikler ile ilgili daha fazla bilgi isterseniz Mart 2019 tarihinde çıkan Bilge Ağaç Dergisindeki yazımıza bakabilirsiniz (https://www.tlosolive.com/blog/icerik/polifenol-nedir-bilge-agac-dergisi-ferhan-tolga-ozen).
FENOLIVE
Her zeytinyağında yeterli miktarda fenolik bileşik yoktur. Aslında her zeytin çeşidinde farklı miktarlarda fenolik bileşik vardır ile başlamak lazım. Polifenolü bol bir yağ elde etmek için doğru zeytin çeşitleri ve de doğru bölgedeki zeytin ağaçları seçilmelidir. Dolu vuruğu, sinek yarası olan hiçbir ağacın meyvesi kullanılmamalıdır. Zeytinler, ağaçtan özenle toplanılmalıdır. Sırıkla toplamak, yere düşürmek zeytinde oksidasyonu başlatır. İçindeki fenolik bileşikler kaybolmaya başlar. Biz Fenolive serisi ürünlerde tüm ürünü teker teker elle topluyoruz. Zeytin bekledikçe de oksidasyon devam eder. Fenolive’de kasalarda taşıdığımız ürünü 4 saat içinde de sıkarız. Zeytinyağındaki fenolik bileşikler ısıyı ve de hava ile teması hiç sevmez. Isıda kaybolurlar, hava ile temasta uçar giderler. Dolayısı ile sıkım kesinlikle 27 derecenin altında olmalıdır, yani soğuk sıkım olmalıdır. Taş değirmenlerin adı güzel gelse de hava teması yüksek olduğu için orada da kaybolurlar. Sıkıldıktan sonra da yağ iyi korunmalıdır. Bu amaçla üretilmiş özel tanklar kullanırız, ağzı İtalyan kapak denilen cinsten, Sağlık Bakanlığı onaylı çelikten… Hava ile teması yok gibidir. Tankın içindeki yağ boşaldıkça da yine hava temasını engellemek için azot gazı basarız.
Özetle Fenolive serisi ürünlerdeki tek amacımız sağlık için çok faydalı bileşikleri yakalayıp, onları en üst düzeyde yağa geçirip, korumaktır. Normal sıcak sıkım yağı üretirken 3,5-4 kg zeytinden 1 kg yağ elde ederken, Fenolive’de, erken hasatta, 50 kg zeytinden 1 litre yağ elde ettiğimiz zamanlarda olur. Düz arazide, karışık bir şekilde toplamada bir işçi 100-120 kg toplarken günde, Fenolive’de 20 kg topladığı zaman mutlu oluruz.
Fenolive serisi ürünler Avrupa Birliği Sağlık Beyanı’na uygun bir şekilde "Sağlıklı Naturel Sızma Zeytinyağı” kategorisindedir. İçerdikleri polifenol miktarına göre gruplandırılmıştırlar. 350+’ın anlamı, üretim tarihi itibarı ile içinde 350 ve üzeri mg/kg fenolik bileşik var demektir. Bu ölçümler şahit numunileri tespit ettirilerek, uluslarası geçerliği olan IOOC (International Olive Oil Council) onaylı laboratuvarlarda tank bazında yapılır ve de ölçüm raporu ürün ile birlikte sizlere gönderilir.
Piyasada bulunan polifenollü ürünlerin raporları arasında ölçüm yöntemleri/raporlama yöntemleri açısından farklar olabilmektedir. Aynı ürün, farklı bir yöntem kullanılıp raporlatılsa çok çok daha yüksek rakamlı bir rapor yayınlamak mümkündür. Ama biz uluslararası geçerliliği olan, IOC tarafından geliştirilen methodlardan Doc. No 29'a göre tyrosol cinsinden raporlatmaktayız. Konunun detayını "Piyasadaki Polifenol Ölçüm Raporları ve Farkları" bloğumuzda bulabilirsiniz.
Sağlık İddiası kategorisinde...
Ülkemizdeki kaliteli zeytinyağı üretiminin geldiği noktayı tüm dünyaya göstermeye katkımız olduğu için de çok mutluyuz. GURUR DUYUYORUZ...
Bu seneki yeni ürünümüz 1050+ ile heyecanımız daha da büyük... İşimizi aşkla yaptığımızın en büyük kanıtı... Kendimizi aşmaya çalıştığımızın en büyük kanıtı... Bir bahçeden ne polifenol çıktı ise artık demeyip, polifenolü bulmak için çok emek verdiğimizin bir kanıtı...
Polifenol nedir? Ne gibi faydaları vardır? gibi birçok sorunuza yanıtları "Zeytinyağı Mucizesi" bloğumuzda bulabilirsiniz.
ÖZETLE HER ZEYTİNYAĞI OLMAZ...
Sağlığınızı korumaya destek olabilecek doğal ürünlerimize ulaşmak için:
https://www.tlosolive.com/kategori/yuksek-polifenollu-zeytinyaglarimiz
Ürünler ile ilgili yorumlara ulaşmak için:
https://www.tlosolive.com/blog/icerik/yorumlar
Sağlık için, Sağlığınıza için...
TLOS OLIVE AİLESİ
www.tlosolive.com/sayfa/hakkimizda